</body>
<script src="http://www.google-analytics.com/urchin.js"
type="text/javascript">
</script>
<script type="text/javascript">
_uacct = "UA-2976366-1";
urchinTracker();
</script>
- BİR HADİS-İ ŞERİF
- BİR MENKIBE,
- BİR ATASÖZÜ,
- BİR BÜYÜK SÖZÜ,
- BİZİ DÜŞÜNDÜREN, DÜŞÜNÜREKEN BAKIŞ AÇIMIZA YÖN VEREN
- DAMLACIKLAR BU SÜTUNLARDA YER ALACAKLARDIR.
....................................................//.........................................
BACAĞI EKSİK ÇOCUK ( Duygu dolu bir slayt)
~~
YAVUZ PADİŞAH ZERAFETİ - ( Sesli Slayt)
~

Ulusal Marşlar Yarışması; Göğsümüzü kabartan bir yarışma!!!
.
DEPREM EL KİTABI
.
DAMLAMA SULAMA YÖNTEMİ NEDİR?
.
DOSTLARA !! ( Güzel bir slayt)
.
ESKİDEN ( Güzel bir slayt )
.
Beş adımda özgüveninizi kazanın!
Özgüveni yüksek insanlar girdikleri her ortamda fark edilirler. Bakışları, duruşları, beden dillerini hayata karşı güçlü duruşlarını yansıtırlar. Ve bu ayrıcalıklarıyla karşılaştıkları her olumsuzluğun üstesinden daha kolay gelirler. Siz de beş adımda özgüveni yakalayın, onlardan biri olun.
Güzel bir uykudan sonra, sabah kalkıp ilk iş olarak banyoya yöneldiniz. Aynanın karşısında "Ne kadar kötü görünüyorum" diye düşünüp, daha günün ilk saatlerinde moralinizi sıfıra indirdiniz. Ayrıca içinizdeki ses, sürekli başarısız olduğunuzu, kötü göründüğünüzü söyleyip duruyor. Oysa kimse size bu konularda en küçük bir eleştiri dahi yapmadı. Ama nedense bir türlü kendinize güven duyamıyorsunuz. Çocukluktan itibaren baş göstermeye başlayan bu özgüven eksikliği ileride başarısızlıklara neden oluyor. Oysa özgüven duygusu doğuştan kazanılan bir şey değil, özgüven öğrenilir! Size beş adımda özgüven kazanma taktiklerini gösterelim...
1- İçimizdeki dırdırcı: Herhalde yine bir şeyleri yanlış yaptım
Hayatta her şey her zaman istediğimiz gibi olmuyor. Bazen inişler ve çıkışlar yaşamak doğal. Ama nedense, iniş durumlarında hep kendimizi suçlu hissederiz. Bu konuda yalnız değiliz! Çünkü özgüven eksikliği yaşayan kişiler, yaşanan sorunlar karşısında sürekli olarak kendilerini suçlu görürler.
Özgüveninizi kazanın: Her şeyden sorumlu değilim ben
Kötü giden her şeyin sorumlusunun siz olmadığınızı aklınıza iyice yerleştirmeniz gerekiyor. Peşin fikirli olmayın! Bir olumsuzluk karşısında, hemen tüm sorumluluğu omuzlarınıza yükleyeceğinize, öncelikle şöyle bir düşünün: "Bu durum karşısında benim rolüm ne?"
2- İçimizdeki dırdırcı: Yine bir sürü şeyi kaçırıyorsun
Sürekli bir şeyleri kaçıracağımızı zannedip, kafamızı olumsuz düşüncelerle meşgul ederiz. Tabii bu durum, hayatımızın tamamen stres içinde geçmesine neden olur.
Özgüveninizi kazanın: Sadece ilgimi çeken şeyleri yapacağım
İnsanların söylediklerini "harfiyen" yerine getirmek zorunda değilsiniz. Hayat sizin! Bu hayata istediğiniz gibi yön vermek için de vaktiniz var. Hiçbir şey için aceleci davranmayın. Kararlarınızı sakin düşünerek alın.
3- İçimizdeki dırdırcı: Başkaları her konuda benden daha iyi
Başarmak, ne kadar da güzel bir duygudur. İnsanın kendisini mutlu hissetmesini sağlar. Fakat özgüveni eksik kişiler, başardıklarıyla mutlu olmayı başaramazlar! Örneğin; arkadaşınız terfi ettiğinizi duyuyor ve sizi tebrik ediyor. Siz ise şöyle diyorsunuz, "O kadar da önemli bir olay değil. Herkes terfi edebilir."
Özgüveninizi kazanın: Ben iyiyim
İnsana özgüven kazandıran davranışlardan belki de en önemlisi, sabah kalkıp aynanın önüne geçtiğimizde kendimizden memnun olmamızdır. Ayrıca başkalarından aldığınız övgülere de dikkat edin. Başkaları sizden iyi değil!
4- İçimizdeki dırdırcı: Başkalarının fikirlerini de sormam gerekiyor
Kendi fikirlerimiz nedense hiçbir zaman önemli değildir. Sık sık "Çevremdeki diğer insanlar bu konuda ne der" diye düşünürüz. Başkalarının fikrini almak güzel ama bu konuda çok da fazla bağımlı olmamalısınız.
Özgüveninizi kazanın: İçgüdülerim beni yarı yolda bırakmaz
Kendi içgüdülerinize güvenmelisiniz. Eğer siz bir kıyafeti kendinize yakıştırıyor ve onu giymek istiyorsanız, giyin. Diğerlerinin ne düşüneceğini umursamayın.
5- İçimizdeki dırdırcı: Mutlaka kötü bir şey olacak
Bu tamamen beynimizde kurduğumuz, saçma bir düşünce. Diğerlerine göre olumsuz olan bir şeyi yapmamız, bunun ardından mutlaka kötü bir şeyler yaşayacağımız anlamına gelmiyor.
Özgüveninizi kazanın: Her şey olacağına varır
İyi düşünce, beraberinde her zaman iyi şeyler getirir. Bir şeye ’başaracağınıza inanarak’ başlıyorsanız, onun üzerinde daha fazla çaba sarf edeceğiniz için başarılı olabilme şansınız daha yüksek. Hayatta insanın karşısına her zaman sürprizler çıkabilir. Önemli olan şunu aklınıza getirmeniz: "Bu tür durumlar her zaman başıma gelebilir. Sonuçta bundan önce bir sürü sorunu halletmiştim. Bunu da halledebilirim."
Neden özgüvensizliğimiz var?
Hayatta başarılı olmak için kendimize güven duymamız şart. Bu bizim aynı zamanda sosyalleşmemizin de anahtarı.
1- Utangaçlık: Ne zaman birisi bize baksa, kendimizi hemen huzursuz hissederiz. Yoğun ilgi ve dikkat, insanın cesaretini kırabilir. Bu da bizde "Ya başarısız olursam" gibi korkular yaratır.
2- Kendini beğenmek: Kendine güvenle, kendini beğenmek sürekli birbirine karıştırılır. Oysa ikisinin arasında büyük fark var. Güven, insanın her durumda kendisine inanabileceğini bilmesidir. Kendini beğenmede ise, aslında özgüvenimiz eksik olsa da, çevremize özgüveni yüksek biri gibi gözükürüz.
3- Başarısızlık korkusu: Her insan başarılı olmak ister. Fakat sürekli ’başaramayacağım’ gibi bir duygunun içine hapsolursak, gerçekten de hiçbir zaman başarılı olamayız.
4- Alaya alınma korkusu: Hepimizin başına ara sıra gülünç durumlar gelebilir. Bu, herkesin bizi alaya alacağı anlamına gelmez. Önemli olan, gülüp geçebilmektir.
5- İncitilme korkusu: İçimizde çoğu zaman incitilme korkusu taşırız. Fakat bu düşünceyle, özgüven duygunuzu yitirirsiniz. İnsanların sizi kırmasından korkuyorsanız, bu sorununuzun üstesinden gelmelisiniz.
6- Reddedilme korkusu: "Onunla konuşmaktan korkuyorum. Çünkü benimle arkadaş olmayabilir" tarzındaki düşünceler, bizim içe kapanık bir hal almamıza neden olur. Başarılı ilişkiler içine giremeyiz.
7- Onaylanmama korkusu: Yaptığımız şeylerin toplum tarafından onaylanmaması gibi korkular yaşayabiliriz. Doğal olarak bu durum da özgüven eksikliğine neden olur.
8- İstenmeyen sonuçlarla karşılaşma korkusu: Bu korku yüzünden birçoğumuz riskli işlere bir türlü giremeyiz. Böyle bir duygu, özgüven eksikliği ve psikolojik sorun yaratır
~~~~
İyi yönetici nasıl olmalı?
İyi yönetici olgun davranmalı, kendine güvenmeli ve başkalarına güven vermeli. Samimi, ilişki kurma ve empati yapma yeteneğine sahip olup, ileriyi görebilmeli.
Prof. Dr. Nurullah Genç, iyi bir yöneticinin, amaca ulaşmanın mutluluğunun bilincinde olması ve çalışanlar açısından da aynı şeyin geçerli olduğunu kavrayabilmesi gerektiğini belirtti. Yöneticinin, yönetimin bir bilim, sanat ve meslek olduğunu iyi bilmesi gerektiğini ifade eden Genç, “İyi bir yönetici, yönetim faaliyetini bilimsel verilerle donatarak, becerisini en üst düzeye çıkarmalı” dedi.
LİDERLİK ÖZELLİĞİ ŞART
Prof. Dr. Genç, güçlü yöneticilik için liderlik özelliğinin de şart olduğunu belirterek şunları kaydetti: “İyi yönetici, yönettiği sistemin geçmişinden dersler çıkararak gününü ve geleceğini, sistemi daha da büyütüp etkin kılacak şekilde kontrol edebilen kişidir. Yönetici olgun davranmalı, kendine güvenmeli ve başkalarına güven vermelidir. Samimi, ilişki kurma ve empati yapma yeteneğine sahip olup, ileriyi görmelidir. Duygusal olgunluk içinde açık sözlü, etkili konuşup, doğru, bilgili, inisiyatif sahibi, kararlı ve dürüst olmalıdır. Çatışmaları da uygun yollarla çözüp, faydaya dönüştürerek, riskleri ve krizleri en uygun şekilde yönetmesini bilmelidir.”
İyi yönetici olmak isteyen kişinin, kendisi ve başkaları için labirentler oluşturmaması, gücünü ve otoritesini en uygun durumlarda kullanması gerektiğini ifade eden Prof. Dr. Genç, “İletişim gerçeğinin bir yönetici için ne kadar önemli olduğunu çok iyi kavrayıp, bunu astlarına da öğretmelidir. Ortak amaçlar belirleme, emrindekileri bu amaçlara yöneltmede maharetli, olumlu eleştirilere duyarlı olmalı ve astların da iş tatminini sağlamak için gereken her şeyi yapmalıdır” diye konuştu.
Genç, yöneticinin inanç ve tutumlara saygı gösterip, stratejik davranması gerektiğini de sözlerine ekledi.
Çalışma masanız kişiliğinizin aynası
Çalışma masası düzeninin, iş hayatında yükselmeyi de etkilediği ortaya çıktı.
İşyerinizdeki masanızı nasıl tutuyorsunuz, düzenli misiniz, dağınık mı? “Masam, benim masam, kime ne” diyorsanız, yanılıyorsunuz. Çünkü masanız kişiliğinizin aynası. www.mynet.com adlı internet sitesinden alınan derlemeye göre, Logitech şirketinin yaptırdığı araştırmada, Avrupa çapında yüzlerce çalışma masası mercek altına alınarak, sahiplerinin kişilikleri incelendi. Psikolog Cary Cooper, araştırma sonucunda, “büro animatörü”, “düzen fanatiği”, “ailesine düşkün tutarlı kişi”, “tasarım aşığı lider” ve “kaosun hakim olduğu dahi” olmak üzere 5 ayrı kişilik tespit etti.
Araştırmaya göre, “büro animatörü” olarak tanımlanan kişiler masalarına sürekli yeni ve ilgi çekici eşyalar koyuyor. “Büro animatörleri” eğlenmekten hoşlanan, güler yüzlü, takım çalışmasını seven ve takımı birarada tutan, fakat çoğu zaman ciddiye alınmamaktan şikayet eden kişiler. Masaları düzenli ve temiz olan “düzen fanatikleri” ise güvenilir, ancak duygularını gizleyen kişiliğe sahip. Masalarına çocuklarının, eşlerinin ve arkadaşlarının fotoğraflarını ve hatıra olarak verilen eşyaları koyan “ailesine düşkün tutarlı kişiler” ise vefalı, ailesine ve arkadaşlarına değer veren kişi olarak tanımlanıyor.
DÜZENLİ MASA TERFİ ORANINI ARTIRIYOR
“Tasarım aşığı lider” tipinin masasında ise özgün stil ve yüksek teknoloji ürünü eşyalar dikkati çekiyor. Bu kişilerin, tuttuğunu kopardığı, profesyonel çalıştığı, fakat duygularını dile getirmekten kaçındığı ifade ediliyor. “Kaosun hakim olduğu dahi” olarak adlandırılanların masaları ise düzensiz. Önlerinde kitapların ve dosyaların dağ oluşturduğu bu kişiler, araştırmaya göre, heyecanlı ve spontane, fakat güvenilmez olabiliyorlar.
İşveren fark yaratanları tercih ediyor’
İş dünyasında hedeflerini belirleyen ve buna ulaşmak için çaba gösterenlerin başarıya ulaştıkları belirtildi.
Pembe Candaner, 2. Gençlik Kariyer Etkinlikleri çerçevesinde, Anadolu Bil Meslek Yüksekokulu tarafından düzenlenen “İş Dünyası Nasıl Gençler Bekliyor?” konulu panele katıldı. Hedeflerini belirleyen ve buna ulaşmak için çaba gösterenlerin başarıya ulaştıklarını vurgulayan Candaner, “Etrafınızdaki güçlü insanlar ve zenginlere baktığınızda birçoğunun çok zeki, yakışıklı ve yetenekli olmadığını da görürsünüz. Onlar orada olmak istedikleri için, hedefleri o olduğu için oradadırlar. Yolunuzu siz seçin, ileride nerede ve ne olmak istiyorsanız buna siz karar verin” diye konuştu.
Gençlere ileride yapacakları işi sevmeleri gerektiğini de söyleyen Candaner, “Türkiye’de en büyük problem, insanların sevmediği işi yapması. Bir işte çalışırken, elinizi taşın altına koyun, (Ben bu işi çok iyi yapıyorum) gururunu ve duygusunu yaşayın” dedi.
BÜYÜK REKABET YAŞANIYOR
Candaner, her alanda olduğu gibi, iş bulma konusunda da büyük rekabet olduğuna işaret ederek, şu öğütlerde bulundu: “100 metre koşularında dikkat ederseniz 1. ve 2. arasında saniyenin altında küçük farklar var. İşte bu fark, yüzyılımızın belirleyici farkı. Unutmayın, giderek herkes çok iyi olacak ama farkı yaratan da işte o çok ince nokta olacak. Bundan önce işverenler daha tecrübeli, 2-3 üniversite bitirmiş kişileri arıyorlardı. Ancak, bu kişilerin şımarmalarından dolayı işveren artık bu kişileri istemiyor. İşverenler artık krizlerin de etkisiyle fark yaratan insanları ve gençleri tercih ediyor. Hedef koyun ve fark yaratın. Size tavsiyem, bir işi çok iyi bilin ve uzmanlık alanınınızın yanında ilgili disiplinlerden de haberdar olun. Kendinizi donatın, birden fazla dil öğrendiğinizde, teknolojiyi de kullanıyorsanız önünüz artık açıktır. Hata yapmaktan korkmayın. Unutmayın birşey yapmayan hata da yapmaz. Pozitif olun, başarısızlığın doğruyu öğrenmek için bir fırsat olduğunu düşünün. İşverenler inisiyatif sahibi ve sorumluluk alabilecek kişileri talep ediyor. Ayrıca fiziksel gücünüze de dikkat edin. Hiçbir zaman unutmayın, kısa yol yoktur. Kısa yoldan elde edilenler, kısa yoldan kaybedilir.”
Stressiz yaşam için ‘hayır’ deyin
Kişinin yapmak istemediği bir durum karşısında “hayır” diyebilmesinin, psikolojisi açısından önemli olduğu belirtildi.
Sabri Yurdakul, bazı insanların karşısındakini kırmamak için isteklerine (hayır) demekten çekindiğini belirterek, “İnsanlara (hayır) demek istediğimizde (hayır) demek, hem bizi sıkıntıya ve strese sokmayacak, hem de o insana olumsuz duygular beslememize engel olacaktır” dedi.
Yurdakul, çoğu insanın dostlarının ve arkadaşlarının beklentilerini yerine getiremediği zaman kendini suçlu hissettiğini ve onları üzdüğünü düşündüğünü söyledi. Bu yüzden kişinin onları üzmemek adına isteklerine (evet) dediğini ve ondan sonra da pişman olduğuna dikkat çeken Yurdakul, “Halbuki yapmak istemediğimiz işlere (evet) dediğimizde hem kendimiz sıkıntı yaşamakta, hem de karşımızdaki insana dolaylı yoldan tepki vermekte ve öfke duymaktayız” diye konuştu.
Kişinin yapmak istemediği bir durum karşısındaki mutlaka (hayır) diyebilmesinin kendi psikolojisi açısından çok önemli olduğunu dile getiren Yurdakul, “(Hayır) demek istediğimizde hayır demek, hem bizi sıkıntıya sokmayacak, hem de o insana olumsuz duygular beslememize engel olacaktır” dedi.
NİÇİN “HAYIR” DENİLDİĞİ İYİ AÇIKLANMALI
Burada önemli olanın kişinin karşısındakine niçin (hayır) dediğini iyi açıklaması ve onu ikna etmesi olduğunu ifade eden Yurdakul, sözlerini şöyle tamamladı: ”(Senin istediğini yapamıyorum çünkü...) şeklinde konuşmak, hem kendimizi baskı altında kalmaktan kurtaracak, hem de ilişkimizi olumsuz etkilenmekten koruyacaktır” Bu nedenle yapmak istemediğimiz işlere baştan (evet) deyip pişman olmak yerine, gerekçeli olarak (hayır) demeyi stressiz yaşam için öncelikli davranış olarak benimsemeliyiz. Başkasını üzmek korkusuyla kendimizi üzmemeli ve strese sokmamalıyız.”
Etkili liderin problem çözme tekniği
‘Bana sorun getirmeyin’ diyen yöneticinin günü kurtarmaya çalıştığı savunuldu.
Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Erten Gökçe, Emniyet Genel Müdürlüğü Eğitim Daire Başkanlığı ve Samsun Emniyet Müdürlüğü tarafından düzenlenen “Etkili Liderlikte Stresle Mücadele ve Problem Çözme Teknikleri” seminerinde yaptığı konuşmada, çözümü mümkün olmayan problem bulunmadığını savundu. Gökçe, problem çözmede esas olanın, problemi gerçekten çözmeyi istemek olduğunu belirterek, bir diğer önemli konuyu “problem oluşmadan onu önleyebilmek” diye ifade etti.
KATILIMCILIK ESASI
Yeni yönetim anlayışında katılımcılığın önemine de değinen Gökçe, problemlerin katılımcılık esasına dayandırılarak çözülmesi gerektiğini vurguladı. Yöneticilerin çoğunun, problem getiren personelden genelde hoşlanmadığını kaydeden Gökçe, “Yönetici olarak, ‘bana sorun getirmeyin’ diyorsanız, günü kurtarmaya çalışan bir yöneticisiniz demektir. Sorun getirmeyenlerin de bir hedefi vardır, günü kurtarıp, statükocu davranmak” diye konuştu.
Gökçe, bir grup Emniyet Şube Müdürü ile problem üzerine yaptıkları ankette, katılımcıların yüzde 82’sinin problemi “sıkıntı ve rahatsız edici bir durum” olarak tanımladıklarını, yüzde 17’sinin ise problemi bir “değişim şansı” olarak yorumladıklarını belirterek, “Sorunla karşılaşmak onu çözerek, bir gelişim şansı yakalamaktır” dedi.
Kariyerinizi olumsuz etkileyebilecek 10 hata
Yetenekli, hırslı ve teknik deneyime sahip olabilirsiniz; ancak başarılı bir profesyonel olmak için sadece işi bilmek, deneyim sahibi, hırslı ve yetenekli olmak yetmiyor.
Etkileyiciliğinizdeki ufak pürüzler iş yaşantınızda size pahalıya mal olabilir. “Anadolu Hayat” internet sitesinde, çalışanları bu konuda uyararak, kariyerinizi olumsuz etkileyebilecek 10 hata hakkında bilgi ve öneriler veriyor.
HEYECAN BELİRTİLERİ
Saçınızla ya da üzerinizdeki takılarla oynamak, ayaklarınızı otururken sallamak, ayaktayken yere vurmak gibi hareketler size heyecanını kontrol edemeyen bir kişi görünümü verir.
Öneri: Otururken ayaklarınızın tabanını yere bitişik koyun ve ellerinizi kucağınızda ve rahat bir konumda tutun. Saçınız gözlerinize düşerse, zarif bir hareketle kulağınızın arkasına atın ve saçınızla kesinlikle oynamayın.
KABA HAREKETLER
Sık sık argo kullanmak, uygunsuz fıkralar anlatmak, iş arkadaşlarınıza komik olduğunuzu düşündürebilir; ama size itici bir izlenim de verebilir. Patronunuz ise firmayı temsil edecek ciddiyete ve olgunluğa sahip olmadığınızı düşünecektir.
Öneri: Küfürlere ve fıkralara son verin, sağlık problemlerinizden de sadece doktorun ofisinde söz edin. Sevgiliniz ise iş ortamı için uygun bir konu değildir.
GECİKMELER
İşe ve toplantılara sürekli geç kalmak saygısızlık olarak görülür ve patronunuzun, iş arkadaşlarınızın öfkelerini üzerinize çeker. Bu davranışınız “Kendimden başka hiç kimseyi ve hiç bir şeyi umusamıyorum” havasını yaratır.
Öneri: Bir yere zamanında ulaşmanız için gerekli olan zamanı hesaplarken gerçekçi olun. Kendinize 20 dakikalık bir avans verin. Beklerken sıkılıyorsanız, yanınızda yapacak işler bulundurun. Bazı durumlarda, beklemek bekletmekten daha iyidir.
GEREKSİZ YERE SAVUNMAYA GEÇMEK
Eleştiriler karşısında mazeretler uydurmak ya da ters cevaplar vermek; sinirli ve ters bir insan olduğunuz izlenimini yaratır. Bu tür bir davranış, patronunuzla aranızda bir uçurum yaratabilir; çünkü kavgacı bir tavır sergilediğinizde, patronunuz sizinle konuşmaktan rahatsızlık duyabilir. Ayrıca haklı eleştirilere ters tepkiler veren bir kişinin, kendisiyle barışık bir insan olmadığı düşünülür.
Öneri: Yaptıklarınızın sorumluluğunu yüklenmeyi bilin. Sözlerinizle kimseye saldırmayın. Surat asmak yerine gülümseyin. Gülümseme her kapıyı açar.
İŞLERİ AĞIRDAN ALMAK
İşlerinizi bitirebilecek olmanıza rağmen ağırdan almanız, yeteneksiz biri olduğunuz izlenimini yaratır. Bunun nedeni mükemmeliyetçi olmanız olabilir; ancak ‘işleri neden sürekli ertelediğiniz’ sorusu, diğerlerinin kafasında, tembel olduğunuz ya da bitirebilecek güce sahip olmadığınız cevabını getirebilecektir. Psikologlara göre; işi ağırdan alanlar, risk almaktan korkuyor ve büyük ihtimalle bu yüzden hatalar yapıyorlar; bu kişilerdeki başarısızlık korkusu, işe bir an önce başlamalarını engelliyor, bu nedenle de hiçbir iş vaktinde sonuçlanmıyor ve işler birikiyor.
Öneri: Büyük görevleri ufak ve hata payı daha düşük parçalara bölün ve her gün bir parçayı belirli bir zamanda bitirin. Mükemmele ulaşmanın kolay olmadığını hatırlayarak biraz rahat edin. Unutmayın, bir işi hızlı yapmak kadar doğru yapmak da önemli.
UNUTKANLIK
İsimleri, telefon numaralarını ve iş teslim tarihlerini unutmanız; bunları fazla önemsemediğinizi ya da aşırı derecede unutkan bir kişi olduğunuzu düşündürecektir. Unutkanlığınız, patronunuz üzerinde düzensiz, ilgisiz ve yeteneksiz bir kişi olduğunuz izlenimini bırakır. Bu durum da yükselmenize engel olacaktır.
Öneri: Tanışma anlarında, insanlar kendilerini tanıtırken onları dikkatle dinleyin ve yüzlerini inceleyip isimlerini tekrar edin. Eğer uygunsa kartvizitlerini isteyin. Randevuları ve tarihleri aklınızda tutmak için günlük bir “yapılacaklar listesi” çıkartın ve yanınızda taşıyın. Diğer işlere geçmeden önce, bitirdiğiniz her işin üstünü çizin.
YEMEK YERKEN TELEFONDA KONUŞMAK
İşinizin yoğunluğundan dolayı yemek yiyemediyseniz ve çalışırken bir şeyler atıştırmak zorunda kaldıysanız bile asla telefon konuşmalarınız sırasında atıştırmayın ya da ağzınızda bir şey varken telefonu almayın. Bu durum size çok laubali bir görünüm verecektir.
Öneri: Masanızda yemek yemek zorunda kalırsanız, asistanınıza 20 dakika için telefon alamayacağınızı söyleyebilir ya da gelen telefonları telesekretere kaydebilirsiniz. Yemek yedikten sonra diş temizliğini de sakın unutmayın.
ÖNCELİKLERİ BELİRLEYEMEME
Bitirilmesi gereken bir işe asılmak yerine dikkatinizi başka şeylere vererek işleri yarım bırakmanız, öncelikleri göremediğiniz anlamına gelir. Yaptığınız işlerin hem sayısı hem kalitesi düşecektir. İş hayatında yükselmeyi önemsiyorsanız; yerine getirmeniz gereken görevler için zamanında, yeterli çaba ve emeği göstermeye dikkat edin.
Öneri: Günün 2 - 3 saatini en öncelikli işlere, örneğin başka bir işe başlamadan önce bitirmeniz gereken projelere ayırın. Dikkatinizin dağılmasına izin vermeyin ve konsantre olun. Konsantrasyon, yapacağınız işlerde hata yapma riskinizi en aza düşürür.
YAZIM HATALARI
İş hayatında yazım hataları, önemsiz gibi görünse de aksine önemlidir. Notlarda, iş mektuplarında ve özgeçmişlerde yaptığınız yazım hataları; özensiz ve dikkatsiz bir kişi olarak görünmenize neden olur, detaylara verdiğiniz önem konusunda da kuşku uyandırır.
Öneri: Dökümanları yazdırmadan önce yazım hatalarını mutlaka kontrol edin, yazdıklarınızın üzerinden dikkatle geçin ve bir arkadaşınıza da kontrol ettirin.
OLGUN OLMAYAN TAVIRLAR
Sempati kazanmak için takındığınız ‘genç’ tavırlar arada sırada hoşa gidebilir; ancak antipati kazanmanıza da neden olabilir. Yaşınızdan genç davranmak güvenilirliğinizi yok edebilir.
Öneri: Psikologların uyarısına göre; eğer bir yetişkin gibi davranmazsanız, size bir yetişkinmişsiniz gibi davranılmaz.
- İşe uygun bir imaj sergilemeniz de bu konuda çok önemli. Örneğin; sakız çiğneyen, iki lafından biri “tamam ya” olan biri sizce ne kadar etkili olabilir? Teknik açıdan başarılı pek çok çalışan, sosyal açıdan zayıf olarak görülüyor.
HATIRLATMALAR
Kendinizi sevin, kendinize güvenin ve gülümseyin. Gülümseyen bir yüz, aydınlık bakışlar ve güvenli bir tutum sizi her zaman olduğunuzdan daha şık ve bakımlı gösterecektir.
Yürürken de otururken de dik durmaya özen gösterin.
Giysileriniz temiz ve ütülü olsun.
Renk uyumuna dikkat edin. Küçük aksesuarlarla kıyafetlerinizi hareketlendirin.
İçinde rahat olmadığınız giysiler ve ayakkabılar giymeyin.
Ayakkabılarınızı sık sık temizleyin ve cilalayın. Topuğu yenmiş, deforme olmuş ayakkabılar giymeyin.
Saç, el ve tırnaklarınızdaki bakımsızlık şıklığı zedeleyen unsurlardır. Saç boyanıza ve temizliğine dikkat edin, el ve tırnaklarınıza özen gösterin.
Takılarınız hem kıyafetinizle hem de birbirleriyle uyumlu olmalı. Sarı ve beyaz takıları bir arada kullanmayın
~~~~~
İKİ ARKADAŞIN HİKAYESİ
Geçmiş zamanın birinde aynı mahallede oturan iki adam vardı. Onların çocuklukları da o mahallede geçmişti. Bu samimi arkadaşlardan birisi babasının yolundan gidip tüccar, diğeri ise okuyup alim
olmuştu. Artık araları eskisi gibi değildi. Tüccar olanı aşırı mal şımartmış, dinden uzaklaştırmıştı. Zamanla Allah’ı da inkar eder hale gelmişti. Arkadaşı buna çok üzülüyor, düzelmesi için dua ediyordu. Kaç defa yanına gitmiş ve onunla sohbet etmişti.
- Arkadaşım! Boş ver bu eski lakırdıları. Dünyaya bir kere geliyorsun. Her şey burada yaşanıp bitecek. Başka dünya falan yok. Bende çok büyük bir hatırın var. O yüzden bırak bu hikayeleri de beni rahat bırak, diyordu. Aradan yıllar geçti ve her iki arkadaş da ölüm döşeğindeydi artık. Kısa bir zaman sonra da sırayla hayata gözlerini yumdular. Alim zat, omuzlar üzerinde mezarlığa doğru götürülüyordu. Mezarına doğru yaklaşırken mezarının cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu görmüştü. Kendisini taşıyanlara şöyle diyordu:
- Çabuk, daha çabuk, acele edin! Beni hemen yerime ulaştırın!
Bir an önce kendisi için hazırlanan o güzel ortama kavuşmak istiyordu.
Kısa bir zaman sonra ise inkarcı tacir tabutun üzerinde mezarlığına doğru getiriliyordu. Gözlerini bu dünya hayatına yumduktan sonra inkar ettiği gerçek hayatı görmüştü. Çok pişman olmuştu; ama artık iş işten geçmiştii ve şöyle sesleniyordu:
- Eyvah nereye gidiyorum! Beni nereye götürüyorsunuz? Ben o cehennem çukuruna giremem.
Ancak tüccarın sesini oradakilerin hiçbiri duymuyordu.
Nitekim bir hadislerinde Allah Rasulü şöyle buyuruyordu: “Onun çığlıklarını her şey işitir; ancak insan hariç. İnsan bu çığlığı ve feryadı işitseydi dengesini kaybeder ve kendine gelemezdi.”
Artık onlar gerçek dünyaya göçmüşlerdi. O dünyada herkes burada yaptığının karşılığını bulacaktı. Ne mutlu, bu dünyayı bir imtihan dünyası olarak görüp ona göre hareket ederek cenneti kazanan insanlara!